top of page

Girişimci doğar SGK'lı yaşarız..

  • Yazarın fotoğrafı: Turgay Boztaş
    Turgay Boztaş
  • 30 Haz
  • 3 dakikada okunur

ree

Aslında Türkiye’de herkes girişimci doğar.

Daha çocuk yaşta bile, aklımızda türlü türlü hayaller belirir.

 

Kimi zaman mahallenin en işlek köşesinde kendi dükkânımızı açtığımızı hayal ederiz…

Kimi zaman da gökdelenin en üst katındaki bir ofiste, milyon dolarlık anlaşmalara imza atan bir CEO olduğumuzu.

Belki de kendimizi, zenginlik içinde konferans salonlarında ilham veren konuşmalar yaparken, başkalarının hayatına yön veren bir rol model olarak görürüz.

 

Ama zaman geçer… Hayat devreye girer.

Ve hayat, çoğu zaman bize kendi planlarını dayatır.

 

Sabit maaşın güveni, düzenli bir işin sağladığı konfor,

piyasanın inişli çıkışlı ve çoğu zaman da sert rüzgârları…

Tüm bunlar, hayallerimizin üzerine yavaşça kalın bir perde çeker.

 

Korkular usul usul gelir yerleşir içimize:

 

“Ya başarısız olursam?”

“Ya param biterse?”

“Ya ailemin yüzüne bakamazsam?”

 

Kulaklarımızda, annemizin ya da babamızın temkinli sözleri çınlar:

 

“Aman evladım, elindeki işi bırakma. Maaşın günü gününe yatsın, huzurun kaçmasın.”

 

Ve biz çoğu zaman bu güvenli, ama aynı zamanda sınırlı alanda kalmayı seçeriz.

 

O girişimcilik hayalleri ya derinlere gömülür…

Ya da nadiren, “Ne olacaksa olsun” diyerek tüm risklere rağmen dışarı çıkar.

 

Hayallerimiz başlangıçta genelde belirli bir iş dalı üzerinedir.

Ama zamanla, o hayaller, tek bir sektöre odaklı olmaktan çıkar;

daha çok cebimizdeki bütçeye göre şekil almaya başlar.

 

Yetkinliğimize,

becerilerimize,

ilgi alanlarımıza değil…

 

Elimizdeki yatırım yapacak birikime göre sektör seçeriz.

 

Bütçe yüksekse, gözümüz büyük bir mağaza, şık bir kafe ya da geniş bir işletmededir.

Bütçe düşükse, çiğ köfte dükkânı, küçük bir tost büfesi, bardakta mısır standı gibi daha küçük ölçekli işler gündeme gelir.

 

  

Girişimcilik üzerine yapılan sohbetlerde sık duyduğumuz o cümle gelir masaya:

 

“50 bin TL’ye ne açarız?”

 

Ama sadece bu değil…

 

·       “Ya boş ver onları bunları, 100 bin liram var; bana her ay 100 bin lira kazandıracak bir iş öner.”

·       “Bir araban var, satacağım; bütün paramla iş kuracağım.”

·       “Şu köşede bir dükkan boş, acayip bir yer. İçine ne koysak satarız be! Sence ne yapalım?”

·       “Biliyor musun, Ahmet çiğ köfteci açtı, deli para kazanıyor. Ben de öyle açacağım.”

·       “Bizim bir tanıdık evini sattı, bakkal açtı. Bana da bir bakkal açalım, acayip kazandırıyormuş.”

 

Hepsi farklı cümleler gibi görünse de, özünde aynı düşünceyi barındırır:

 

“Sadece eldeki parayı bir şeye yatırmak” sanılmasında.

 

Oysa doğru soru şu olmalıydı:

 

“Yapabileceğim, altından kalkabileceğim şu iş için ne kadar bütçem gerekiyor?”

 

Yani sadece bütçe değil, yetkinliklerinizin ve bütçenin ortak bir noktada buluşması şarttır.

 

Bir de, araştırma yapmadan, sadece piyasa rüzgârına kapılarak atılan adımlar vardır.

 

O dönem hangi sektör popülerse, oraya yönelmek…

Ama bu rüzgâr gelir, geçer, ardında da birçok enkaz bırakır.

 

Biraz hafızamızı yoklayalım:

 

·       Simit kafeleri

·       Lokmacılar

·       Bir milyoncular

·       Bardakta mısırcılar

 

Hepsi bir dönem sokakları, AVM’leri doldurdu.

Sonra rüzgâr kesildiğinde, birçoğu kepenk indirdi.

 

Çünkü iyi araştırılmadan atılan bu adımlar, rüzgârdan faydalanayım derken çoğu zaman yıkıcı ve enkaz yaratan bir fırtınaya dönüşebilir.

 

Eğer

Girişimci ruhunu hayata geçirmek istiyorsan,

 

bil ki ilk kural “yatırım için gerekli nakit değildir.”

 

İlk kural, mevcut hayatını, alıştığın iş düzenini bırakıp

yeni bir hayata atılabilme kararını verebilmektir.

 

Ve bu kararı tek başına değil, ailenle birlikte alabiliyorsan,

o adımı çok daha güçlü atarsın.

 

 

Bundan sonra ise birkaç önemli madde kalır:

 

·       Yatırım yapacağın sektörü iyi araştırmak.

·       Bu sektör için gerekli yetkinliğe sahip olup olmadığını bilmek.

·       Eğer deneyimin yoksa, mutlaka bu alanda yetkin bir ekiple yola çıkmak.

 

Çünkü “Öğrenirim” diyerek gireceğin bir işte, tek öğreneceğin şey şu olabilir:

 

“Nasıl iflas edilir ve bütün birikimini nasıl kaybedilir”

 

Bir diğer kritik nokta ise : Aile bireyleriyle çalışmak.

 

Bence mümkünse çalışmamak en iyisidir.

 

Ama eğer aileden biri gerçekten işe çok hakim ve yetkinse, elbette olabilir.

 

Yalnız “Personel maliyeti olmasın, ucuza gelsin” diye aileden destek almak,

çoğu zaman beklenmedik zararlar doğurur.

 

Asıl sorun akrabalarda değil aslında, bizim onlardan beklentilerimizin çok yüksek olmasındadır.

Tanımadığınız bir çalışan az çalıştığında sesinizi çıkarmazken,

akrabanız aynı performansı gösterdiğinde “Az çalışıyor” diye düşünmeye başlarsınız.

Bu da ilişkileri hızla yıpratır.

 

Yani akraba ile çalışmak sorun değil…


Sizinle çalışmaları, asıl onlar için sorun olabilir.

 

Ve son madde:

 

Piyasa rüzgârına kapılmadan sektör seçmek.

Yukarıda saydığım popüler işlerin yanında, artık borsa ve kripto para dünyası da “iş kurma” alanı gibi görülüyor.

Ama kulaktan dolma bilgilerle girilen her işin sonu hüsran olabilir aman dikkat,

 

Araba alırken ekspertize gösteriyoruz.

Ev alırken emlakçıya danışıyoruz.

Telefon alırken YouTube’dan inceleme videoları izliyoruz.

İlaç alırken doktora soruyoruz.

 

Girişimcilik de böyledir.

 

Kendi başınıza karar vereceğiniz bir durum olmaktan çıkmış,

profesyonel destek almanız gereken bir süreç haline gelmiştir.

 

Başta size ekstra maliyet gibi görünse de,

ilerleyen dönemde bunun faydasını fazlasıyla görürsünüz.

 

Aksi halde, “Girişimci doğar, SGK’lı yaşarsınız”

ya da çok daha kötü ihtimalle, büyük paralar kaybedersiniz.

 

Turgay Boztaş

 

Yorumlar


bottom of page